Karanlık bir mağarada zincirlenmiş iki kişi vardı; boyunlarına geçirilmiş zincirlerden kurtulamayacaklarını düşünüyorlardı. Ancak yakından bakıldığında zincirlerin gevşekçe durduğunu ve aslında kendi korku ve arzularının onları orada tuttuğunu fark etmek mümkündü. Gölgelerin arasında boynuzlu ve kanatlı bir varlık onları alaycı bir tebessümle izliyor, insanların kendi tutkularına ve bağımlılıklarına hapsoluşunu sembolize ediyordu. Bu hikâye, "The Devil" kartının bize hatırlattığı gibi, kendimizi özgürleştirmek için önce kendi içimizdeki yanılsamalardan kurtulmamız gerektiğini anlatır. Kart bize, gerçek özgürlüğün ve gücün dışarıda değil, içimizdeki zincirleri fark edip kırmakta olduğunu sezdirir.
Bir zamanlar zincirlerle bağlı olduğunu sanan bir adam vardı; karanlık mağarada kendi korkularının gölgesinden başka bir şey göremiyordu. Bir gün zincirlerinin aslında gevşek olduğunu fark etti ve cesaretle onları çıkarıp mağaranın dışına doğru ilk adımı attı. Güneşin sıcak ışığı gözlerini kamaştırırken, aslında kendi korkuları ve alışkanlıkları tarafından tutsak edildiğini anladı. Bu özgürleşme anında geriye dönüp baktığında, içindeki güç ve iradenin her zaman kendisinde olduğunu gördü. İşte "The Devil" kartının ters anlamı da budur: kişinin kendi bağımlılıklarını, korkularını ve yanılsamalarını fark ederek özgürleşmesidir.