Bulutlu bir akşamüstü, genç bir adam karşısında parıldayan yedi kupanın hayalini gördü; her kupa farklı bir dilek taşıyordu: zenginlik, güç, ün, aşk, bilgi, zafer ve gizem. Gözleri kamaşmıştı ama kupaların içindeki gerçek mi yoksa yanılsama mıydı bilemedi. Dikkatini dağıtan bu parlak seçenekler arasında, gerçek arzularını seçmek yerine, hayallerinin içinde kaybolmaya başladı. Derken içinden bir ses, "Gerçek mutluluğu seçebilmen için önce zihnindeki sisleri dağıtman gerek," diye fısıldadı. Böylece genç adam, Seven of Cups'ın kendisine sunduğu mesajın, hayallerle gerçekler arasında net bir seçim yapmanın önemini hatırlattığını fark etti.
Bir zamanlar bulutlarla örtülü gizemli bir diyarda, genç bir adam yedi kadehin sunduğu hayaller arasında kaybolmuştu; altınlar, şöhret, güç ve aşklar onu büyülüyor ama gerçekliği göremiyordu. Bir gün fırtına çıktı ve tüm kadehler devrilerek yere saçıldı; genç adam şaşkınlıkla baktı ve gördü ki hayallerinin çoğu boş ve anlamsızmış. Bulutlar dağıldığında, gökyüzü berraklaştı ve genç adam ilk defa ayaklarının altındaki toprağı açıkça gördü; hayallerden uyanarak gerçekliğin sağlam zeminine adım attı. Seven of Cups ters halde belirdiğinde, bizi yanıltıcı düşlerden uyandırır, net seçimler yapmamızı ve gerçekçi adımlar atmamızı ister.