Bir zamanlar yemyeşil bahçelerin ortasında, doğanın bereketli kucağında oturan bilge bir kadın vardı; elinde tuttuğu altın sikkeye sevgi ve güvenle bakıyordu. Ayaklarının dibinde yatan tavşan, doğurganlığı, bereketi ve hayatın sürekli yenilendiğini müjdelerken, etrafında serpilmiş çiçekler onun bolluk ve neşe dolu ruhunu simgeliyordu. Kraliçe iç huzurunu maddi zenginlikle değil; emek, sabır ve şefkatle inşa ettiği sağlam temeller üzerine kurmuştu. Onun öyküsü, hayatın sunduğu tüm bollukları sevgiyle kucaklayan, güven veren, şifalandıran ve besleyen bir ruhun hikayesiydi.
Bir zamanlar bereketli toprakların kraliçesi olan kadın, zenginliklerini koruma kaygısıyla kendi dünyasına hapsolmuştu; altın paraların ve bereketli bahçelerin ona verdiği güveni kaybetme korkusuyla sürekli huzursuzdu. Etrafında bolluk olsa da içindeki tatminsizlik duygusu onu cimri, kıskanç ve güvensiz kılmıştı; bahçesindeki çiçekler solmuş, elindeki pentagram ters dönmüştü. Toprak Ana'nın sezgisel mesajlarına kulaklarını kapatıp maddi dünyanın geçici zenginliklerine tutunan kraliçe, ruhunun gerçek zenginliğini unutmuştu. Bu ters dönmüş kart, bize maddi güvence ve konfor uğruna iç huzurumuzu ve cömertliğimizi kaybetmememiz gerektiğini fısıldar.